Köşeleri küçük küçük keserek kıvrılmaları önlemek gerekiyor.
Bir de etrafta gazete filan varsa bunlarda açık kalan yerlere yapışabiliyor ve bunları tamamen çıkartmak kolay olmuyor.
Sanırım bu işi de başardım.
First. | Fix in your mind the exact amount of money you desire. It is not sufficient merely to say "I want plenty of money." Be definite as to the amount. (There is a psychological reason for definiteness which will be described in a subsequent chapter). |
Second. | Determine exactly what you intend to give in return for the money you desire. (There is no such reality as "something for nothing.) |
Third. | Establish a definite date when you intend to possess the money you desire. |
Fourth. | Create a definite plan for carrying out your desire, and begin at once, whether you are ready or not, to put this plan into action. |
Fifth. | Write out a clear, concise statement of the amount of money you intend to acquire, name the time limit for its acquisition, state what you intend to give in return for the money, and describe clearly the plan through which you intend to accumulate it. |
Sixth. | Read your written statement aloud, twice daily, once just before retiring at night, and once after arising in the morning. AS YOU |
p. 43 | |
[paragraph continues] READ--SEE AND FEEL AND BELIEVE YOURSELF ALREADY IN POSSESSION OF THE MONEY. |
Kelime | Anlamı | Sayfa |
admonition | uyarı, ihtar, tembih | 113 |
ail | rahatsız etmek, sıkmak, hasta olmak | 214 |
alibi | özür, mazeret | 27 |
apex | doruk, zirve, tepe, uç | 193 |
ascendancy | üstünlük, egemenlik, hüküm sürme, itibar | 28 |
aspire | yüksek bir gaye edinmek, arzu etmek, talip olmak | 97 |
assert | söylemek, iddia etmek, ileri sürmek, savunmak | 232 |
asylum | sığınak, barınak, akıl hastanesi, himaye, koruma, iltica | 220 |
avaricious | para canlısı | 206 |
awe | korku | 14 |
awe | korku, huşu, saygıyla karışık korku, haşmet | 181 |
bait | yem, olta yemi, cezbeden şey, cezbetme, kandırma | 217 |
belated | gecikmiş, geç kalmış. | 145 |
bicker | atışmak, tartışmak, çekişmek | 178 |
bum | serseri, aylak, otlakçı | 209 |
burden | ana fikir, yük, sorumluluk | 97 |
cater | sağlamak, temin etmek, hitap etmek | 229 |
checkerboard | dama tahtası. | 234 |
chum | ahbap, arkadaş | 212 |
clam | istiridye | 209 |
cling | yapışmak, sarılmak, bağlanmak, sadık kalmak, tırmanmak | 234 |
compromise | uzlaştırmak, anlaşmak, gölge düşürmek, riske atmak | 231 |
conceivable | akla uygun, kavranabilir, makul, düşünülebilir | 206 |
connotation | çağrışım, yananlam | 138 |
construe | yorumlamak | 107 |
consummate | tamamına erdirmek, mükemmelleştirmek | 54 |
contentment | memnuniyet, hoşnutluk | 7 |
contraption | acayip alet, mekanizma, zamazingo, zımbırtı | 230 |
convention | toplantı, kongre, toplama | 51 |
conventional | geleneksel | 102 |
corroborate | doğrulamak, onaylamak | 174 |
coy. | military abbreviation for company | 53 |
Croesus | servetiyle ünlü Lidya kralı, Krezüs, para babası, karun | 231 |
debauch | ayartmak, baştan çıkarmak | 98 |
deceit | hilekar, aldatıcı | 213 |
deed | iş, eylem, fiil, kahramanlık | 213 |
dementia praecox | akıl hastalığı, kişilik bölünmesi, bunaklık, şizofreni | 217 |
detrimental | zararlı | 172 |
devour | oburca yemek, yalayıp yutmak, bir çırpıda bitirmek | 222 |
disguise | kılık değiştirmek, kimliğini gizlemek | 10 |
dissipate | dağıtmak, yaymak, boşa harcamak | 172 |
divest | soymak, çıkarmak, görevden almak, mahrum etmek | 194 |
divine royalty | tanrısal, ilahi kraliyet, krallık, hükümdarlık | 230 |
docile | uysal | 14 |
dune | rüzgârın yığdığı kum tepeciği | 108 |
electrocute | elektrikle idam etmek | 221 |
elusive | kaçamaklı, yakalanması zor, akla gelmeyen, anlaşılmaz, kaypak | 158 |
endeavor | yapmaya çalışmak; gayret etmek, çalışmak | 99 |
ephemeral | bir gün devam eden; ömrü kısa olan, geçici | 78 |
extravagate | başıboş dolaşmak; müsrif olmak, haddi aşmak | 233 |
extricate | kurtarmak, çıkarmak,açmak, ayırmak | 158 |
far-flung | uzaklara yayılmış | 19 |
fearenza | Zihinsel hastalık | 221 |
fever | ateş, telaş | 11 |
fiddle around | aylaklık etmek | 53 |
filth | pislik, kir, açık saçıklık | 151 |
flock | sürü, kalabalık, yığın, cemaat | 228 |
foe | düşman, hasım, rakip | 23 |
forfeit | bedel, ceza olarak kaybetme, kaybetmek | 224 |
freight | taşıma, nakliye, yük, navlun, taşıma ücreti | 9 |
futile | boş, nafile, beyhude | 226 |
gratis | bedava, parasız, gereksiz yere, sebepsiz | 212 |
groom | tımar etmek, taramak, yetiştirmek, hazırlamak, giyinmek | 102 |
gruesome | korkunç | 126 |
heed | dikkat etme, önemseme, aldırma, kulak verme | 183 |
hexing | büyü, nazar, uğursuzluk | 215 |
hither and yon | her yerde, orda burda, | 223 |
hog-tie | elini kolunu bağlamak | 111 |
hunch | önsezi | 193 |
imbed | yerleştirmek, gömmek, oturtmak, kafasına sokmak | 223 |
imponderable | tartılamaz, ölçülemez, tahmin edilemez | 15 |
indecision | kararsızlık, tereddüd | 234 |
induce | ikna etmek, kandırıp yaptırmak, teşvik etmek; sevketmek; sebep olmak | 96 |
inertia | hareketsizlik, süredurum, dinginlik, tembellik, uyuşukluk | 140 |
inferior | aşağı derecede, aşağı, alt, ast, değersiz | 229 |
interfere | karışmak, girişmek, müdahale etmek, araya girmek | 216 |
kindle | yakmak, tutuşturmak, alevlendirmek | 30 |
kinship | akrabalık, yakınlık, benzerlik | 151 |
lust | tutku | 11 |
mastoid | şakak kemiğinin mastoid çıkıntısı | 32 |
molest | taciz etmek, sarkıntılık etmek, el: elle rahatsız etmek | 222 |
mow | biçmek | 10 |
nag | dırdır etmek, başının etini yemek, kusur bulup durmak | 226 |
nebulous | bulutlu, dumanlı, bulanık; karışık | 78 |
oak | meşe | 28 |
obstinate | inatçı, direngen | 128 |
ostentation | gösteriş, gereksiz gösteriş | 97 |
outset | başlangıç | 101 |
outwit | kurnazlıkla yenmek | 31 |
pang | sancı, sızı, acı | 219 |
peddle | kapı kapı/sokak sokak dolaşarak satmak | 99 |
persecute | eziyet etmek, acı çektirmek, işkence etmek | 162 |
pet | ev hayvanı, evcil hayvan, sevgili, gözde | 234 |
picayune | önemsiz, beş paralık, adi | 52 |
plaintiff | davacı, şikâyetçi | 207 |
pledge | söz, yemin, ant; rehin; taahhüt | 32 |
pluck | yolmak, çalmak, koparmak, toplamak | 30 |
polygamous | çok eşli | 178 |
prerogative | ayrıcalıklı, imtiyazlı | 229 |
probation | deneme süresi | 100 |
pull | etki, nüfuzlu olma, torpil, kayırma, arka çıkma, iltimas | 231 |
queer | tuhaf, acayip, garip, antika, kaçık, çatlak, rahatsız | 162 |
racketer | gürültücü, şamatacı | 97 |
remould | yeniden şekillendirme | 27 |
resentment | kızma, gücenme, darılma | 96 |
retaliation | öç, misilleme, dişe diş | 53 |
retrospect | geçmiş şeyleri hatırlama, geçmişi düşünme | 33 |
scanty | çok az, kıt | 30 |
scoff | tahkir etmek, alay etmek, eğlenme | 29 |
scorn | hor görmek, küçümsemek | 27 |
spasmodic | istikrarsız, kasımlı | 139 |
squander | boşa harcamak, israf etmek, saçıp savurmak | 230 |
squarely | dürüstçe | 207 |
stampede | ürküterek kaçırmak, korkutarak dağıtmak | 51 |
steadfast | 1. sadakatli, sadık.2. sabit, değişmeyen | 54 |
stupendous | harika | 3 |
subsidy | para yardımı | 98 |
surmount | halletmek, üstesinden gelmek, yenmek, aşmak | 5 |
susceptible | hassas, duyarlı, alıngan, duygulu | 183 |
swarm | sürü, yığın | 197 |
thrift | azla yetinme, tutumluluk, idare | 208 |
thy | eski senin | 30 |
toss | havaya atma, fırlatma, yazı tura atma | 223 |
trait | özellik, kişisel özellik | 231 |
transmutation | hal değiştirme | 111 |
tug | çekmek, asılmak, sürüklemek, uğraşmak | 149 |
vanity | değersizlik, boşunalık, kurum, gösteriş | 112 |
Viktrola | bir çeşit gramofon | 32 |
vile | alçak, değersiz, adi, rezil, aşağılık, iğrenç | 234 |
volubly | akıcı | 55 |
wiseacre | çokbilmiş, ukâla, bilmiş | 162 |
woolly | 1. yün gibi, yüne benzeyen.2. çok tüylü.3. net olmayan, belirsiz | 27 |
worryitis | Zihinsel hastalık | 221 |