Monday, December 21, 2015

Başkasını Korkutabilen Güçlü Kişiliğinizin İşaretleri

Güçlü bir kişiliğe sahip biriyle birlikte olduğunuzda karşılaşacağınız konular:

  1. Bahanelere takılmazlar. Bahane üretmek ya da dinlemek yerine çözüm için çaba harcarlar. Dolayısıyla sizin bahaneleriniz de pek ciddiye alınmaz.
  2. Hayatına girecek insanlar hakkında dikkatlidirler. Etrafındakilerin kendi hakkında bir şeyler söylemesine ya da yapmasına ihtiyaç duymazlar.
  3. Küçük konuşmalardan nefret ederler. Kimin ne yanlışlar yaptığı gibi konularla zaman harcamak istemezler.
  4. Duyarsızlığa, aptallığa ve cehalete dayanamazlar. Bilgi ve tecrübe biriktirdiklerinden cehalet ve aptallıktan çok uzaktırlar.
  5. Dinlemeyi bilirler. Sizin kompleksle kendinizi anlatma çabanızın farkındadırlar.
  6. İlgi görmeye ihtiyaç hissetmezler. Bildikleri yolda tek başlarına da gidebilirler.
  7. Korkusuzdurlar. Korkularının kendilerini engellemesine izin vermezler.
  8. Güvensiz ortamı veya şartları fırsat olarak görürler. Yeni şeyler öğrenmek ve daha iyi olmak için çaba sarf etmelerini sağlar. Çünkü yenilgiyi kabul etmezler, vites değiştirme sırasındaki hızın azalması gibi bakarlar.




Tuesday, December 8, 2015

Süreçte Yerinizi Almaya Hazır mısınız?

Yıllardır ilgimi çeken bir konu inovasyon. Yazılan kitaplar ve makaleler bir hayli çok bu konuda. Son yıllarda da ülkemizde bol miktarda bir buzz word olarak kullanılıyor. Ama bu kavramın neresindeyiz sorusuna çok doyurucu bir cevabımız var mıdır, bilemiyorum.

Aslında ilk başta farklı bir başlık düşündüm: İnovasyon yönetimi mi, süreci mi? Gelmek istediğim noktaya vurgusu ve daha yapıcı olması açısından yukarıda okuduğunuz gibi yeniledim. Evet. Hazır mısınız, süreçte yerinizi almaya? Çünkü süreçte çoğulcu ve sınırsız katılımın çok önemli bir yeri var. 
               
Dünyanın bir çok ülkesinde bu konuda bir çok çalıştaylar yapılamakta ve bu konuda yazılar yazılmakta. Bu çalışmaları çok değerli buluyorum. Ama dikkatimi çeken bir konu var. Özellikle batının metodolojik anlayışı bir çok konuda olduğu gibi bu kavramı da hep bir zemine oturtma, disipline etme ve kuralları belirleme yoluna gidiyor. Ulusal olarak yayınlanmış  ya da farklı platformlarda bir çok inovasyon süreci ya da inovasyon yönetimi metodolojisi bulabilirsiniz. Öyle ki bu konuları takip ederken etkilenerek kendimi, bakış açımı da katarak bir süreç modelini oluşturmuş buldum

Bir önceki yazımda belirttiğim gibi çaba çoğu zaman sizi bir sonraki aşamaya götürür. Bu yeni nokta size adımınızın doğru ya da yanlış olduğunuzu farketme imkanı sağlar. Bunu ilk kez gideceğiniz bir AVM’ye yol bulmak gibi düşünün. Hemen hemen hepimizin yaptığı şey haritaya bakmak, navigasyondan yardım istemek. Bazen yolun farklı seçenekleri ya da yol tarifi yanlış olduğu olur ve bu sizi çoğu zaman engellemez. Karar verip yolun birinden gidersiniz. Uzun ya da yanlış yol olduğunu tecrübe eder, yolunuzu yeniden belirler ve bir sonraki gidişinizde hedefinize daha sorunsuz ulaşırsınız. İşte bunu hayatın bir çok yerinde olduğu gibi inovasyonda da uygulamalıyız diye düşüncelerimi ifade etmeye çalışmıştım. Konumuza dönersek; çabalarım ve ortaya çıkan model olayın başka bir yönünü de görmemi sağladı.
                İnovasyonu daha iyi  daha metodolojik yapalım derken onu farkında olmadan sınırlandırdığımız gerçeği. Oysa yeni, farklı ve özgün düşünce onun mayasıdır. Kar tanesini çok sevdiğinden avucunda saklamaya benzer bu. Peki bu durumda hiç bir metodoloji kullanmayalım mı? Bu da yanlış olur? Aslında benzer bir tartışma CMMI mı, Agile mı diye gündeme gelmişti. Bu biraz sahip olduğunuz şartlarla ve imkanlarla da ilgili. Uygulamalar bu açıdan da farklı oluyor. Yani metodolojiler ve isimler değişiklik gösterebiliyor. Bana sorarsanız tüm bunlardan dolayı yönetim kelimesi beni rahatsız ediyor. İnovasyon süreci demek bana daha uygun geliyor. Bir hedefiniz var ve adım adım ilerlemek istiyorsunuz. Ama süreci de çok keskin hatlarla belirlemek taraftarı değilim. Örneğin çok yumuşak gibi görünen “fikirlerin her ne kadar zayıf olsa bile %5’i değerlendirmeye alınır” ifadesi bizi gereksiz bir sınırlamaya zorlamaz mı? Belki o dönemde sadece %1’i değerlendirilmelidir... Ya da önceliklendirme kurallarını çiğneyen ama gerçekten orjinalliğini ve ihtiyacını hissettiğiniz bir inovasyona neden daha çok bütçe ve daha çok zaman ayırmayasınız?
                Olayı akademik ve metodolojik ele alanlar bir tarafta yer alırken diğer bir taraf ise doğrudan işe girip müşterisinin istediği ürüne odaklanarak yenilikçi ürünler ortaya çıkarabiliyor. Örneğin ülkemiz de de alaylı diyebileceğimiz sanayi ortamında çalışan firmaların ürünleri ve aldığı patenler kesinlikle küçümsenecek miktarda değildir. Bunlar ise belkide metodolojiyi cümle içinde hiç kullanmadıkları halde kafasında kurguladığı başarı adımlarını ve motivasyonularını takip ederek başarıya ulaşıyorlar.
                İnovasyonda teknoloji uzmanları, müşteri temsilcileri yer alabiliyor ama neden herhangi birisi olmasın? Bence ürünlerin ilgilisi ve konunun uzmanı olmak gibi kısıtı bulunmayan, bir anlamda konu hakkında bilgisiz ve hata yapmaktan korkmayan üçüncü şahıslar da süreçte yerini almalıdır. Bir çocuk gibi bazen birinin, bir uzmanın aklına gelmeyen soruyu sorması, ya da akıl dışı gibi gelen bir öneri ortaya atması, uzman kişiye göre yapılması teknik olarak çok zor ya da imkansız gözüken bir teklifte bulunması süreç içinde farklı beyinlerin tetiklenmesini ve ekibin diğer üyeleriyle birlikte daha önce hiç düşünülmeyen bir fikrin ya da ürünün ortaya çıkmasının kapılarını aralayabilir. Sonuçta düşünen varlıklar olarak herbirimiz süreçte yerimizi almaya doğuştan hazırız.